Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği 

BAKAN ÖZER, CNN TÜRK'TE EĞİTİM GÜNDEMİNİ DEĞERLENDİRDİ

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, CNN Türk canlı yayınında eğitim gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
BAKAN ÖZER, CNN TÜRK'TE EĞİTİM GÜNDEMİNİ DEĞERLENDİRDİ

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, CNN Türk yayınında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. CNN Türk Ankara Temsilcisi Dicle Canova'nın sorularını yanıtlayan Bakan Özer, öncelikle deprem bölgesinde Bakanlığın sahada yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi vererek 6 Şubat depreminin hem ölçeği hem de şiddeti açısından Türkiye'nin daha önce deneyimlemediği bir felaket olduğunu söyledi.  Özer, "Biz eğitimle ilgili süreçleri tüm Millî Eğitim Bakanlığı çalışanlarımız, öğretmenlerimizle birlikte çok hızlı bir şekilde toparlamak için büyük gayret sarf ettik." dedi.

 

6 Şubat günü Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile birlikte Malatya'da bulunduğunu anımsatan Özer, "Malatya'da hem süreci yönetmek, hem vatandaşımızın dertlerini hızlı bir şekilde çözmek, hem de eğitimin normalleşmesiyle ilgili çok büyük emek verdik. Biz biliyoruz ki eğitimi normalleştirmeden nasıl genel olarak, sistem olarak Türkiye'yi normalleştiremezseniz pandemi sürecinde olduğu gibi, deprem bölgesinde de eğitimi normalleştirmeden bölgeyi normalleştirmek mümkün değildi. Onun için her yerde ve her şartta eğitime devam mottosuyla tüm çalışmalarımızı organize ettik." diye konuştu.

 

Özer, depremin ardından başlangıçta çadırlarda, konteynerlerde okullar açtıklarını, psikososyal destek çadırları kurduklarını belirterek şöyle devam etti: "Oradaki amacımız şuydu: Müfredata dayalı bir eğitimden ziyade çocuklarımızın o travmayı atlatabilmeleri için -ki biliyoruz olağanüstü koşullarda, afetlerde, salgınlarda yaralanmaya en fazla açık olan kesim çocuklarımız- o ortamdan kurtarmak için elimizden gelen tüm çabayı sarf ettik ve çok inanılmaz sayıda çadır kurduk on ilde. Sonra da depremden etkilenme koşullarına göre, şartlarına göre on ilimizi üç kategoriye ayırdık. Kilis, Şanlıurfa ve Diyarbakır'ı 1 Mart itibarıyla tüm merkez ve ilçelerde eğitim öğretimi başlattık. Sonra ikinci kategoride Osmaniye, Gaziantep ve Adana'yı merkez ve tüm ilçelerde eğitim öğretime başlattık. 27 Mart tarihi itibarıyla depremden en fazla etkilenen Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay ve Malatya'yı kısmi olarak devreye soktuk. Yani orada önceliğimiz, hemen tüm merkez ve ilçelerde açmak değil; gerçekten güvenli, sadece okul sağlamlığı açısından değil, ilçelerdeki hayatın akışının da normale döndüğü yerlerde eğitim öğretimi başlatmaktı. Daha sonra da bildiğiniz gibi valilerimize bıraktık çünkü valilerimiz sahada, orada. Sadece bir valimiz yok, birden fazla koordinatör valiler var, kaymakamlarımız var, onlar da süreci çok yakinen takip ettiler. Bir hafta sonra Kahramanmaraş'ta ve Malatya'da valilerimiz karar verdiler, 1 hafta sonra merkez ve tüm ilçelerde eğitim öğretim başladı. 24 Nisan tarihi itibarıyla da Adıyaman ve Hatay'da artık tüm merkez ve ilçelerde eğitim öğretim başladı."

 

"Sağlam raporu verilmeyen hiçbir binada eğitim öğretime başlamadık"

"Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından sağlam raporu verilmeyen hiçbir binada eğitim öğretime başlamadık." diyen Bakan Özer, "Bölgede 20 bin 868 okulumuz vardı, sadece okul değil, aynı zamanda öğretmenevi, uygulama oteli, lojistik destek mekanizmaları olan kurumlar vardı. İlk depremde sadece 24 okulumuz yıkıldı, aslında bölgedeki en güvenli binaların okullar olduğu ortaya çıktı. Çoğu yerde, özellikle Hatay'da ağırlıklı olarak diğer kurumlar hizmetlerini devam ettirebilmek için bizim okullarımızı kullandılar. Başlangıçta 465 bin vatandaşımız bölgedeki okullarımızda, yurtlarımızda, pansiyonlarımızda kaldılar. Yani biz hem o vatandaşlarımızı mağdur etmeden, onların sıkıntılarını, konaklama, yeme-içme hizmetlerine her türlü destek verirken diğer taraftan da okulları normalleştirmeyle ilgili süreci başarılı bir şekilde tamamladık." ifadelerini kullandı.

 

Deprem bölgesinden nakillerini aldıran 250 bine yakın öğrencinin geri dönüşleriyle ilgili soruyu yanıtlayan Bakan Özer, "Başlangıçta biz diğer illere nakilleri açtık, yaklaşık 250 bin öğrenci nakillerini diğer illere aldılar ama 10 ilde okulları açtıkça, koşulları iyileştirdikçe geriye dönüşler hızlanmaya başladı. Bugün programa gelirken son rakamı aldım, bugün itibarıyla 59 bin 922 öğrenci geri döndü." dedi.

 

Özer, burada dikkat çeken noktanın en fazla geri dönüşün deprem üstü Kahramanmaraş'ta yaşanması olduğunu vurguladı. Özer, "Kahramanmaraş'ta 19 bin 22 öğrenci geri dönmüş. Kahramanmaraş'ı Hatay izliyor. Bakın, en fazla etkilenen iller... 10 bin 953 öğrenci Hatay'a dönmüş. Üçüncü ilimiz Gaziantep, 8 bin 6 öğrencimiz dönmüş. Dördüncü ilimiz Malatya; bakın, Malatya da bina hasar durumu olarak en fazla etkilenen illerimiz arasındaydı, 7 bin 530 öğrencimiz dönmüş. Adıyaman'da 7 bin 356 öğrencimiz dönmüş, yani öğrencilerimiz artık koşullar iyileştikçe ve eğitim öğretimin başladığını gördükçe ve istikrarlı bir şekilde bunun devam ettiğini ve eğitim ortamlarının da niteliğinin daha iyi olduğunu gördükçe artık kendi memleketlerine dönüyorlar." bilgisini paylaştı.

 

Bu durumun Türkiye'de bölgenin normalleşmesi açısından çok önemli olduğuna işaret eden Özer, bu vesile ile tüm öğretmenlere bir kez daha teşekkürlerini iletti. Özer, "Gerçekten öğretmenlerimiz bu süreçte büyük fedakârlık gösterdiler. Gönüllü öğretmenlerimiz, MEB AKUB ekibi, 4 bin 531 öğretmenimiz orada arama kurtarma çalışmalarına destek oldular. Çok sayıda canımızı oradan enkaz altından kurtardılar. Diğer taraftan öğretmenlerimiz yemek pişirdiler, ekmek ürettiler, tüm ihtiyaç duyulan tüm ürünleri ürettik, oradaki vatandaşlarımıza ilettiler. Çadırların tüm organizasyonları öğretmenlerimizde şu anda." diye konuştu.

 

"Derdimiz, 16 Haziran'a kadar çocuklarımızı okul ve öğretmenleriyle buluşturup bu travmayı atlatmalarını sağlamak"

Özer, deprem sonrası süreç ile ilgili şunları söyledi: "Başlangıçta biz devamsızlığı kaldırdık deprem bölgesinde. Orada öğrenciler, beklediğimizin ötesinde travma yaşadılar, yani o kolay bir süreç değil. Biz psikososyal her türlü desteği sağlıyoruz. Derdimiz, 16 Haziran'a kadar çocuklarımızı bir şekilde okullarıyla buluşturup, öğretmenleriyle temas ettirip bu süreci, bu travmayı atlatmalarını sağlamak. Onun için not sistemini de değiştirdik bölgede, yani eğer öğrenci ikinci dönem sınava girmezse, birinci dönemin notu geçerli olacak, burada hiçbir problem yok. Eğer devam edip girerse iki seçenek var, o dönem o dersten birinci dönemden düşük olabilir veya yüksek olabilir, düşük olursa dikkate almayacağız birinci dönemin notu geçerli olacak, yüksekse dikkate alacağız. Bu, öğrencilerimizin de sınava girmesiyle ilgili motivasyonlarını artıran bir teşvik aslında. Diğer taraftan ortaöğretimde de tüm çocuklarımızı sorumlu ders sayısına bakmaksızın bir üst sınıfa geçireceğiz. Öğrencilerimize psikososyal desteklerle sürekli destek vererek zaten 16 Haziran kapandıktan sonra telafi eğitimlerini daha önceden de açıklamıştım, telafi eğitimlerini başlatacağız. Telafi eğitimlerini yapmak kolay, önemli olan bu çocuklarımızın sağlığını, kaygı durumlarını minimize etmek, sağlığını korumak, güvenli ortamlarda eğitime devam etmesiyle ilgili güvence verebilmek..."

 

4 Haziran'da yapılacak LGS ile ilgili soruya yanıt veren Bakan Özer şöyle devam etti: "Öğrencilerimiz rahat olsunlar, açıkladık zaten, yani öğrencilerimizi çok fazla yormayacağız. Şunu özellikle belirtmem lazım: Deprem bölgesinde 8 ve 12'nci sınıflarla ilgili özel uygulama yaptık. Başlangıçtan itibaren o çocuklarımızı bir an evvel hazırlık moduna geçirebilmek için şu ana kadar 3 bin 450 destekleme ve yetiştirme kursu noktası oluşturduk, 150 bine yakın öğrencimize şu anda biz ders veriyoruz. Öğrencilerimizi sınava hazırlamak için her türlü desteği sağlıyoruz. Hatta bu öğrencilerimiz için oradaki öğretmenlerden ziyade, Bakanlığın soru hazırlama mekanizmalarında çalışan, ölçme değerlendirme merkezlerinde çalışan uzman öğretmenlerimizi bölgeye gönderdik, daha pozitif ayrımcılık yapıyoruz. Diğer taraftan bu öğrencilerimizle ilgili tüm kitapları tekrar bastırdık, yaklaşık 25 milyon kitabı bastırarak oradaki öğrencilerimize ulaştırdık. Yani o öğrencilerimiz geleceğini dizayn ederken Millî Eğitim Bakanlığının her türlü imkânından yararlanıyorlar..."

 

Bu süreçte diğer Bakanlıklarla da sıkı çalışmalar yürütüldüğünü dile getiren Özer şöyle konuştu: "Bu süreçte önce İçişleri Bakanımıza çok teşekkür etmek isterim Sayın Süleyman Soylu'ya ve AFAD Başkanımız Yunus Sezer'e. Gerçekten o çadır okullarının oluşturulması, konteyner okullarının oluşturulması için AFAD'ın tüm imkânlarını bölgeye seferber ettiler, kendilerine minnettarım. İkinci teşekkürüm Millî Savunma Bakanımız Hulusi Akar'a. Özellikle 8 ve 12'nci sınıfların bu LGS ve YKS'ye hazırlanması için askeriyenin, ordumuzun çadırlarının hepsini kullandılar ve Mehmetçik okulları adı altında orada çadırlar alıp öğrencilerimizin eğitimine destek sağladılar. En son Hatay'da NATO çadırları geldi, gerçekten orayı gezdim ben, Kırıkhan ve İskenderun'da yaklaşık 4 bin öğrenci ve öğretmenin konaklayabileceği ve aynı zamanda öğrencilerin sınava hazırlanacakları eğitim köyü oluşturuldu. Enerji Bakanımıza teşekkür ediyorum, o da İskenderun'da bir gemi getirdi ve gemiye tamamen LGS ve YKS öğrencilerine tahsis ettik. Hem aileleri kalıyor, hem öğretmenlerimiz kalıyor, hem de öğrencilerimiz sınava hazırlanıyorlar. Yani Devlet, diğer Bakanlıklar, tüm imkânlarıyla çocuklarımızın, geleceğimiz olan gençlerin yanında, onların sırtına dokunarak destek olmaya devam ediyor."

 

YKS'ye girecek 12'nci sınıf öğrenciler devamsızlık nedeniyle sınıfta kalmayacak

12'nci sınıfların devamsızlığıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Bakan Özer, "Zaten Bakanlık her yıl yılın sonunda, sınavdan sonra 12'nci sınıflarla ilgili bu müjdeyi veriyordu. Bu dönem özellikle depremden dolayı travmalı bir süreç yaşandığı için... Sadece on ili etkilemedi, tüm hepimiz acı çektik, çocuklarımız acılar çektiler, oradaki arkadaşlarını düşündüler, onun için bunu erken açıklayacağız. 12'nci sınıf öğrencilerimiz devamsızlıktan muaf olacaklar, rahat bir şekilde YKS sınavlarına hazırlansınlar." dedi.

 

Özer, sözlerine şöyle devam etti: "Pandemiyle aslında tüm dünya, okulun sadece eğitim öğretim olmadığını anladı. Yani orada psikososyal, duygusal gelişimin olduğu mekânlar, sosyalleşme mekânları, kültür-sanat etkinliklerine katıldıkları mekân, en önemlisi toplumdaki eşitsizliklerin minimize edildiği mekânlar okullar... İşte öğrencilerin sıcak yemek yediği mekânlar, belki de ülkelerdeki, sadece Türkiye için değil tüm dünyada okullar en az eşitsizliğin olduğu vasat imkânını sağlıyor. Ben Bakan olarak 6 Ağustos 2021 tarihinde göreve başladığım zaman okulları açtım, 1,5 yıl ara verilmişti, okullar uzaktan eğitimdeydi. Uzaktan eğitim, dijital platformu ne kadar mükemmel olursa olsun hiçbir zaman yüz yüze eğitimi ve öğretmen ve öğrencinin buluştuğu ortamın bereketinin yerine ikame edilemez, mümkün değil. Onun için bakın ben başlangıcımı Kovid ile başladım ve okullarımızı hiç kapatmadık ve dünya kadar da zaman eleştiri aldık, vaka sayıları artıyor şeklinde. Aslında tam tersi vaka sayılarının azaldığını gördük ve dünyada Kovid sürecinde okullar açıldığı zaman vaka sayının artması yönünde nedensel bir ilişkinin olduğu tek bir bilimsem makale yok, tam tersine vaka sayılarının azaldığıyla ilgili makaleler var. Ben bu bilinçle sadece Kovid döneminde değil; bakın, deprem bölgesinde de aynısını yaptık. Okulları uzaktan eğitime hiç geçirmedim, yani son yirmi aya bakın her yerde ve her şartta eğitime devam. Bu, hem Bakanlık açısından müthiş bir deneyim oldu, hem de toplum açısından bir deneyim oldu. Şunu gördü toplum: Bakanlık, hangi olağanüstü koşullar olursa olsun o koşulun gerektirdiği alternatiflerle yüz yüze eğitime devam edecek, kararlı bir şekilde bunun arkasında duracak çünkü bu süreçlerde en fazla kaybedenler garibanlar, sosyal ekonomik seviyesi dezavantajlı olan kesim. Zaten ülkelerde eğitim sistemlerinde eğitimde fırsat eşitliğiyle ilgili problem var, bu tip süreçlerde bu eşitsizlik çok daha fazla artma riskine sahip. Onun için bizim en fazla pozitif ayrımcılık yapmamız gereken kesim bu dezavantajlı kesim, onun için asla okulları kapatmayacağız. Zaten telafi mekanizmalarının Kovid'de de yaptık."

 

Özer, 1 Ağustos-1 Eylül tarihleri arasında telafi olacağını belirterek 16 Haziran'da okulların kapanmasının ardından bu tarihler arasında deprem bölgesindeki on ilde tüm öğrencilere yönelik, sadece ortaokul ve lise değil, ilkokulu da kapsama alarak destekleme yetiştirme kursu kapsamında 1 aylık telafi programı uygulanacağını bildirdi. Özer, "Onun planlamaları yapıldı, materyaller hazırlandı, basım süreçleri başladı, daha sonra da 2023-2024 eğitim öğretim yılı başladığı zaman da eğitim öğretime devam ederken yine 1 aylık bir telafi programı yapacağız. Ama orada bir farklılık olacak, 2023-2024 eğitim öğretimin başladığı zaman on ildeki öğrencilerimizin hazır bulunuşluklarını için bir ölçme yapacağız. Sınav değil, bir değerlendirme yapacağız. O, 1 Ağustos 1 Eylül'ün de etkisini görmüş olacağız." ifadesini kullandı.

 

"Meslek liseleri çok cazip hâle geldi, iddia edilenin tersine öğrencilerimizde teveccüh çok yükseldi"

Mesleki eğitimle ilgili gelişmeleri anlatan Bakan Özer, mesleki eğitimin geçmişte yaşadığı düşüşten söz ederek, "Bu ülke 1999'da yürürlüğe giren katsayı uygulamasını on iki yıl yaşadı. Kimler koydu o kat sayı uygulamasını, amaç neydi? Amaç meslek liseleri ve imam hatip liselerinin yükseköğretime erişimini engellemekti. Bunu engellerken ne yaptılar? Yükseköğretimden beklentisi olan, gidebilecek potansiyeldeki akademik olarak başarılı öğrencileri meslek liselerinden uzaklaştırdılar. Gittikçe dezavantajlı bir okul konumuna getirdiler. On iki yıl yanlış eğitim politikasının uygulandığını düşünün. Tarumar oldu, yani sadece iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu elemanı karşılayamaz duruma gelmedi meslek liseleri, aynı zamanda beklenmeyen öngörülmeyen madde bağımlılıklarıyla ilgili, okul terkleriyle ilgili travmatik bir durum hâline döndü meslek liseleri." açıklamasını yaptı.

 

Özer şöyle devam etti: "2012'den sonra tüm Bakanlarımız mesleki eğitimi canlandırmak için gerçekten büyük efor sarf ettiler. Bizim son dönem de yaptığımız şey şu: Sektörü tamamen mesleki eğitimin içerisine dâhil etmek, tüm eğitim süreçlerine, tüm yönetim süreçlerine çünkü biz kime eleman yetiştiriyoruz? İş gücü piyasasına... Eğer iş gücü piyasasına kulağınızı kapatırsanız onun istediği beceri ve yetkinlikte eleman yetiştiremezsiniz. Düşünün şimdi Demirören Medyada Mesleki Teknik Anadolu Lisesi kurduk yani sektörün olduğu yerde bu stüdyoların olduğu yerde okul var, şimdi gelinen nokta bu. Meslek liseleri çok cazip hâle geldi, iddia edilenin tersine öğrencilerimizde teveccüh çok yükseldi. Düşünün, Demirören Medya Mesleki Teknik Anadolu Lisesi yüzde kaçlık dilimden aldı? Yüzde 0.12'lik, yani fen liselerinin puanından bile daha yüksek puanla öğrenci aldı. Şimdi ASELSAN Mesleki Teknik Anadolu Lisesi yüzde 1'lik dilimde... O katsayı uygulamasının tersine çevirdiği, akademik olarak başarılı öğrencileri uzaklaştırdığı mesleki eğitime artık başarılı öğrenciler teveccüh gösteriyor. Bu çok kritik: Mesleki eğitim merkezleri var, bu küçük ve orta ölçekli işletmelerin çırak, kalfa, usta ihtiyacını karşılayan. 25 Aralık 2021'de Mesleki Eğitim Kanununda çok önemli değişiklik yaptık. Biliyorsunuz, oradaki öğrenciler çıraklar, asgari ücretin yüzde 30'unu alıyordu, kalfalar da yüzde 30'u alıyordu ve bunu işveren ödüyordu. Biz devlet olarak bu yükün tamamını üzerimize aldık. İşveren sadece iş yerini açıyor ve kalfaların o aldığı ücreti yüzde 50'ye çıkardık, asgari ücretin yüzde 50'sine çıkardık. Hem işveren için hem de gençler için çok cazip bir mekanizma inşa ettik. Ne oldu biliyor musunuz? Bir yılda o kanun değişikliğinden önce Türkiye'deki çırak, kalfa sayısı 159 bindi 160 bin diyelim. Şimdi 1 milyon 400 bin oldu. Bakın, bu o kadar önemli bir hamle ki... Yani gelecekte gerçekten artık iş gücü piyasamızın küçük, orta, üst ölçek olsun hiç fark etmez nitelikli teknik eleman ihtiyacına kökten çözüm getirdik. Burada bir şeye de parantez açmamız lazım, aynı zamanda kadın istihdamını da destekledik. Bakın o düzenlemeden önce mesleki eğitim merkezlerindeki kadın sayısı, çırak kalfa sayısı 39 bindi. Bugün kaç biliyor musunuz? 443 bin. On bir kat arttı. Yani kadınlarımızın desteklenmesi, onların ayakları üzerinde durmasıyla ilgili de çok önemli bir fırsata dönüştü."

 

Yapılacak 45 bin öğretmen atamasının son yirmi yılın tek seferdeki en yüksek ataması olduğuna dikkati çeken Özer, "Burada ağırlığı deprem bölgesine veriyoruz. En fazla öğretmen atamasını da Hatay'a gerçekleştireceğiz. Oranın durumuna göre Adıyaman, Malatya ve Kahramanmaraş'a ağırlık vereceğiz. Tüm süreçler bitti, artık sadece 8 Mayıs'ta atama kaldı. İnşallah, atamayı da gerçekleştireceğiz. Burada ağırlığı tüm branşlara dağıtmaya çalıştık." diye konuştu.

 

Özer şunları söyledi: "Her branştan çok ciddi kapasite verdik ama ağırlığı, yani görünür olarak ağırlığı sınıf öğretmenlerine, rehber öğretmenlerimize ve okul öncesi öğretmenlere verdik çünkü orayla ilgili farklı projelerimiz var. Bir parantez açmamız lazım: Bugün öğretmen atamalarıyla ilgili konuşanlar son yirmi yılın gerçeğinden çok kopuk yaşıyorlar. 2000'li yıllarda bu ülkedeki öğretmen sayısı sadece 500 bindi. Şu anda gelinen noktada 1,2 milyon öğretmen var, yani son 20 yılda 800 bine yakın öğretmen ataması gerçekleşti, son atamaları da dikkate aldığımız zaman. Yani Türkiye bir taraftan öğrenci sayısını artırırken okullaşma oranını yani eğitimde evrenselleştirmeyi sağlarken, diğer taraftan öğretmen başına düşen öğrenci sayısını da azaltan nadir ülkelerden biri."

 

Özel okullarda uygulanacak zam oranının TÜFE'yle ilişkilendirilerek yüzde 65 olarak açıklandığını anımsatan Özer, özel okullar konusunda, "Özel öğretim kurumlarıyla da görüşüyoruz Bakanlık olarak. Gerçekten bazı yerlerde istismarlar var, yani eğitimin yıllık ücretin ötesinde özellikle yemek ve kitaplarla ilgili çok ciddi abartıların olduğu bize de gelen şikâyetler arasında. Onunla ilgili de müfettişlerimiz, teftiş kurulumu gerekli incelemeleri yapıyor, müdahaleleri yapacağız." değerlendirmesinde bulundu.

 

Özer, yayını şu sözlerle tamamladı: "2000'li yıllarda yüzde 11'di okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranı, yani 100 çocuğumuzdan sadece 11'i okula gidebiliyordu. Son bir yılda, göreve geldiğim zaman yüzde 65'e yükselmişti. Biz biliyorsunuz okul öncesi seferberliği başlattık. Okul öncesi seferberliğini başlatırken Türkiye'deki anaokulu sayısı 2 bin 782'ydi ve bir yılda 3 bin anaokulu kapasitesi oluşturmak için yola çıktık. Kaç oluşturduk biliyor musunuz? 6 bin 700 anaokulu kapasitesi. Gelirken son rakamları aldım, üç yaşındaki okullaşma oranı yüzde 9'muş biz bu projeye başladığımız zaman, şu anda yüzde 21. Dört yaşındaki okullaşma oranı yüzde 16'ymış, şu anda yüzde 42. Beş yaşta yüzde 65'imiş, şu anda yüzde 99,9. Yani okul öncesinde okullaşmayla ilgili bir sorun kalmadı. Şu anda 6 Şubat tarihi itibarıyla da okul öncesi eğitimin tamamına ücretsiz yemek veriyoruz. Ücretsiz yemek verdiğimiz öğrenci sayısını 5 milyona çıkardık. 1,8 milyondan 5 milyona çıkardık. Tüm kademelerde okullaşma oranı ilk kez cumhuriyet tarihinde okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede yüzde 99'un üzerine çıktı. Diğer taraftan köy okulları... Bir sene önce başladık buna, şu anda 2 bin 671 köy okulunu açtık."

Atatürk Bulvarı No.98 Bakanlıklar/ANKARA - 0312 413 10 54

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.