Bir ülkenin en önemli sermayesinin beşeri sermayesi, insan kaynağı olduğunu ifade eden Bakan Özer, insan kaynağının niteliğini artırmadaki en önemli enstrümanın da eğitim olduğunu belirterek, "Tüm OECD ülkeleri, eğitim çağ nüfusunun okullaşma oranlarını artırmak için büyük çaba sarf ediyor. Eğer eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarını yüzde 90-95'in üzerine, geçirmişseniz, bu eğitimde evrenselleşme ilkesine, kitleselleşmeye eriştiniz anlamına gelir." dedi.
Eğitimde kapsayıcılığın olduğu tarihsel bir dönem
2000'li yıllara bakıldığında Türkiye'nin eğitim karnesinin çok da iyi olmadığına işaret eden Özer, "2000'li yıllarda beş yaşında okullaşma oranı yüzde 11. İlkokullarda yüzde 90, orada bir sıkıntımız yok cumhuriyetin başından itibaren çünkü ilköğretimle ilgili çok ciddi yatırımlar var ama lisedeki okullaşma oranı yüzde 44. Yani 100 lise çağ nüfusu çocuğumuzun sadece 44'ü lisede, 56'sı kayıt dışı. Yükseköğretimi zaten biliyorsunuz, yüzde 14'tü. Şimdi son yirmi yılda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çok ciddi bir eğitim seferberliği oldu. Yani eğitimde kapsayıcılık ve eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için çok ciddi fiziksel yatırım yapıldı. Derslik yapmanız 300 binlerdeyken 2000'li yıllarda, şu anda 857 bin dersliği olan devasa bir eğitim sistemimiz oldu. Gelinen noktada beş yaşındaki okullaşma oranı yüzde 11'den yüzde 99'a ulaştı, ilkokuldaki okullaşma oranı yüzde 99.63, yani yüzde 100'e erişti. Ortaokuldaki okullaşma oranı yüzde 99.44'e ulaştı. Ama en önemli okullaşma oranı okul öncesinde olduğu gibi ortaöğretimde oldu, yüzde 44 olan okullaşma oranı yüzde 95'e yükseldi. Bu dönem, eğitimde kapsayıcılığın olduğu, tüm eğitim çağ nüfusunun eğitime dâhil edildiği bir tarihsel dönem. Yani Türkiye beşeri sermayesinin verimli bir şekilde kullanılmasında fırsat penceresini ilk defa bu kadar kapsayıcı bir şekilde kullanabilme imkânına sahip oldu." değerlendirmesinde bulundu.
Geliştirdikleri erken uyarı sistemiyle okul terklerini azaltmayı hedeflediklerini hatırlatan Özer, " 'Bu çocuk okulu terk edebilir, açıköğretime kayabilir veya sistemin dışına çıkabilir.' riski taşıyanlara bir erken uyarı sistemi kurduk. Özellikle lisedeki okullaşma oranlarındaki yüzde 5'lik kısmı telafi etmeyle ilgili de çağrı merkezinde tüm velilere, tüm öğrencilere ulaşmaya çalışıyoruz ve onların seçeneklerine uygun bir şekilde eğitime dâhil olmalarıyla ilgili mekanizmalar üretiyoruz." dedi.
"Son yirmi yılda eğitimdeki bu devasa yatırımlar olmamış olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti birinci yüzyılını eğitimde ıskalamış olacaktı." diyen Özer, şunları söyledi: "Mesela OECD ülkeleri okul öncesinden liseye kadar tüm kademelerindeki okullaşma oranlarını yüzde 95'in üzerine İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çıkardılar. Türkiye, yetmiş yıl gecikmeyle bu eksikliği tamamladı. Sadece bunu tamamlamadı, yani sadece fiziksel yatırımlar yapmadı. Aynı zamanda eğitimin önündeki tüm antidemokratik uygulamaları kaldırdı. Biliyorsunuz başörtüsü yasakları, katsayı uygulamaları, hep bunlar eğitimin önündeki antidemokratik uygulamalardı."
Son yirmi yılda yapılanlar bir devrim
Bakan Özer, okul öncesi eğitim için eğitim ekonomistlerinin söylemiş olduğu 'uzun vadeli getirisi maksimum olan, ama yatırım maliyeti minimum olan eğitim yatırımı' ifadesini aktararak okul öncesi eğitimin çocukların sadece bilişsel becerilerini artırmadığını aynı zamanda bilişsel olmayan becerilerini de artırdığını kaydetti. Özer, "Eğer siz eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek istiyorsanız tüm öğrencilerinizin okul öncesi eğitime erişimini sağlamak durumundasınız." ifadelerini kullandı.
2000'li yıllarda 5 yaşındaki okullaşma oranları yüzde 11'ler civarındaydı, şu anda yüzde 99'lara ulaştı. Biz göreve geldiğimiz zaman, yani 6 Ağustos 2021 tarihinde Türkiye'nin tüm noktalarında anaokulu sayısı 2 bin 782 idi. Biz bir yılda 3 bin anaokulu yapmak için yola çıktık ve bunun için bir taraftan yeni anaokulları, diğer taraftan mevcut atıl kapasiteyi kullanma, diğer taraftan boş sınıfları kullanma gibi bir sürü enstrümanları kullanarak bir yıl gibi kısa sürede 6.004 anaokulu yaptık. Beş yaştaki okullaşma oranını yüzde 65'ten yüzde 99'a, dört yaşındaki okullaşma oranını yüzde 16'dan yüzde 37'ye, üç yaşındaki okullaşma oranını yüzde 6'dan yüzde 16'ya ulaştırdık. Bu, devrim." değerlendirmesinde bulundu.
Türk eğitim sisteminde 19 milyon öğrenci ile 1.2 milyon öğretmenin olduğu devasa bir eğitim sistemi olduğuna işaret eden Özer, "Yani 150 ülkenin nüfusundan çok daha fazla bir eğitim sistemi. Türkiye, bu eğitimdeki kitleselleşme evresini kaliteye rağmen değil kalite odaklı bir şekilde yürütmüştür. Yani eğitimdeki tüm yatırımları, robotikten otomasyona, yapay zekâya kadar her türlü yeni yaklaşımları müfredatın içerisine dâhil eden bir yaklaşımı benimsemiş ve bu anlamda da çok önemli mesafeler almıştır." diye konuştu.
4 milyon öğrenciye ücretsiz yemek
Özer, okullaşma oranlarının artırılmasındaki en önemli özelliklerden birinin de eğitimde sosyal politikalar olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti: "Son yirmi yılda ders kitapları ücretsiz olarak dağıtılıyor. Şu ana kadar 3,5 milyar ders kitabı tüm öğrencilere ücretsiz olarak eriştirildi. Özellikle kız çocuklarının okullaşmasıyla ilgili, dezavantajlı ailelerin çocuklarını eğitime katmalarıyla ilgili o şartla verilen yardım. Burslar, pansiyonlar ve en son bizim katmış olduğumuz bu yardımcı kaynaklarla ilgili atılımlar ve aynı zamanda ücretsiz taşımalı eğitim. Bu sosyal politikaların hepsi bir araya geldiği zaman zaten eğitimdeki okullaşma oranları bu kadar arttı. Bu yirmi yılın hikâyesinde en dezavantajlı kesimler eğitime kazandırıldı. Bu sürecin iki kazananı oldu: Biri en dezavantajlı kesimler, ikincisi de kız çocukları. Dolayısıyla son yirmi yılda ücretsiz yemek uygulaması başından itibaren yürürlükteydi ve şu ana kadar da 1,5 milyon öğrenci ücretsiz olarak bir kısmı taşımalı eğitimden dolayı, bir kısmı da pansiyonlar veyahut da Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Vakfı'ndan ailenin bir tanesinin yararlanması durumunda ücretsiz yemek yemeyle ilgili yardımdan faydalanıyordu. Biz bunu 1.8 milyona çıkarttık. Bunu 2023 yılında kademeli bir şekilde 4 milyona çıkartacağız. Yani okul öncesindeki tüm öğrencilerimize ücretsiz bir şekilde yemek vermekle ilgili çalışmalarımızı başarılı bir şekilde yürüteceğiz. Herhangi bir ihtiyacı olan, yemeğe ihtiyacı olan bir öğrenci varsa okul müdürlerimiz, yöneticilerimiz onları belirleyip zaten ücretsiz olarak yemek veriyorlar ama bunu istismar ederek 'Tüm öğrenciler aç geliyor okula, akşamları aç yatıyor.' gibi bir söylem bu gerçeği saptırmaktır ve yapılan bu kadar yatırımları, sosyal politikaları inkâr etmekti çünkü son yirmi yıldaki bu sosyal politikaların günümüzde maliyetine baktığınız zaman 525 milyar liralık bir yatırım yapıldığını görüyoruz. Yani dolayısıyla Millî Eğitim Bakanlığı olarak tüm öğrencilerimizin ihtiyacını karşılamayla ilgili biz her türlü yatırımı zaten yapıyoruz."
Yüzde 1'lik başarı diliminden öğrenci almaya başlayan meslek liseleri yurt dışına ihracat yapıyor
Mesleki eğitimdeki dönüşüme de değinen Bakan Özer, mesleki eğitim mezunlarıyla imam hatip lisesi mezunlarının yükseköğretime erişimini engelleyen katsayı uygulamasının ancak 2012 yılında kaldırılabildiğine işaret ederek, "Meslek liselerinde sektörün tüm temsilcilerini sürece dâhil ettik, müfredatı birlikte güncelledik, öğrencilerin işletmedeki beceri eğitimlerini birlikle planladık, öğretmenlerin işbaşı ve mesleki gelişim eğitimlerini birlikte planladık ve bir yıl gibi kısa sürede yüzde 1'lik başarı diliminden öğrencilerin mesleki eğitime yönelimlerini arttırmış olduk. Bu çok önemli bir adım. Daha sonra, özellikle mesleki eğitimdeki üretim kapasitesini arttırmaya odaklandık, döner sermaye kapsamındaki yapılan üretimlere odaklandık... Bu, çok kıymetli çünkü mesleki eğitimde yaparak öğrenmeyi merkeze alan bir yaklaşımı destekleyen bir özellik... Aynı zamanda öğrencilerin ve öğretmenlerin de üretime yaptıkları katkı bağlamında pay aldıkları bir yaklaşım. 2018 yılında 200 milyon lira civarında mesleki eğitimde döner sermaye kapsamında üretim vardı, şu anda bu üretim 2021 yılında 1 milyar 162 milyon lira, 2022 yılı bitmeden de 1 milyar 650 milyon liraya ulaştı. Yani artık meslek liseleri üretim yapıyor. Öğrenciler mezun olmadan mezun oldukları zaman talep edilen becerileri eğitim aşamasında kazanabiliyorlar ve istihdam edilebilirliklerini arttırıyorlar. Aynı zamanda AR-GE merkezleri kurduk. Fikrî mülkiyetle ilgili, yapay zekâ, otomasyonla ilgili; patent, faydalı model, marka, tasarım yönetimiyle ilgili ciddi hamleler oldu. Meslek liseleri ilk kez yurt dışına ihracat yapmaya başladı. Mesela en son İstanbul'da bir lisemiz kâğıt havlu ihracatı yaptı Fransa'ya ama kâğıt havluyu üreten makineyi de kendisi üretti. Bu çok kıymetli bir şey. Bu yaklaşım, mesleki eğitimde ciddi bir iyileşmeyi beraberinde getirdi. İkinci, en kritik olan hamlemiz mesleki eğitim merkezlerinde oldu. Özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin en fazla ihtiyaç duyduğu çırak, kalfa, usta... 25 Aralık 2021 tarihinde çok önemli bir kanun değişikliği oldu, 3308 Sayılı Mesleki Eğitim Kanunu. Bu Kanun yürürlüğe girdiği zaman Türkiye'deki çırak-kalfa sayısı sadece 159 bindi, 159 bin. 2022 yılındaki hedefimiz 1 milyon çırak-kalfa olmasıydı, Cumhurbaşkanımız da bunu zaten açıklamıştı. Gelinen noktada 1 milyon 152 bin çırak-kalfası olan bir mesleki eğitim sisteminden konuşmuş olduk. Yani 2022 hedefini tutturduk, tüm küçük ve orta ölçekli işletmelerin tüm mesleki eğitim alanlarındaki çırak-kalfa ihtiyacını karşılayacak bir mesleki eğitim yapısını inşa etmiş olduk."
Bir yılda 12 milyon vatandaşa halk eğitim kursu
Aktif olarak kullanılmayan köy okullarının yeniden açılarak köy yaşam merkezlerine dönüştürüldüğüne değinen Bakan Özer, Sayın Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle 2 bin köy okulunu şu anda hem öğrencilerimiz hem de köydeki vatandaşlarımızın hizmetine açmış bulunuyoruz. Yani onun için 'okul' demedik, 'köy yaşam merkezi' dedik. En önemlisi köyde yaşayan yetişkinlerin tarımdan hayvancılığa istedikleri tüm alanlarda eğitim alabilecekleri şekilde halk eğitimi merkezlerini kurduk. Şu ana kadar yaklaşıküç dört ay içinde 152 bin vatandaşımıza köy yaşam merkezlerinden, halk eğitimi merkezi üzerinden eğitim verme imkânımız oldu. MEB Sadece eğitim çağı nüfusuna eğitim vermiyor, yetişkin vatandaşlara da eğitim veriyor. Millî Eğitim Bakanlığı ortalama her yıl üç dört milyon vatandaşımıza 3 bin 500 kursla eğitim veriyor. Biz 2022 yılında bu hedefi güncelledik, her ay 1 milyon vatandaşımıza erişmeyi hedef olarak koyduk; yıl sonundaki hedefimiz, 12 milyon vatandaşımıza halk eğitim üzerinden özellikle yaşam becerileri güçlendiren, istihdam edilebilirliklerini arttıran eğitimler vermekti. Geldiğimiz noktada yıl bitmeden 12 milyon 242 bin 46 vatandaşımıza halk eğitimi üzerinden eğitim vermiş bulunuyoruz. Bunların yüzde 65'i kadınlarımız, gerçekten Millî Eğitim Bakanlığı, 2022 yılı için önüne koyduğu tüm hedeflere birer-birer ulaşmış oldu." diye konuştu.
"Okulları kapatmayı gerektirecek bir durum söz konusu değil"
Kış mevsiminde artan grip vakalarının okullara yansımaları ile ilgili konuşan Özer, "Kovid ile ilgili şu anda bir risk görünmüyor. 2021-2022 eğitim öğretim yılını hiç kesintiye uğratmadan tamamladığımız gibi aynı yaklaşımlarla tüm okullarımızda temizlik ve dezenfektan ile ilgili yine her türlü önemlerimizi alıyoruz." dedi. Bu bağlamda okullara ilk kez bütçe gönderildiğini anımsatan Özer, "Eğitim sistemimizdeki tüm okullara 7 milyar lira bütçe gönderdik. Okullarımız temizlik malzemesinden kırtasiye malzemesine, küçük onarımlardan donatıma tüm ihtiyaçlarını kendileri karşılayabilsin diye gönderdik. Bu, okulların eğitim öğretimle ilgili kendi ihtiyaçlarını karşılamaları gibi aynı zamanda sağlıkla ilgili önlemleri alma anlamında da büyük destek sağladı. Şu anda grip vakaları yaygınlaştı ama Sağlık Bakanlığı ile sürekli koordine halindeyiz, okulları kapatmayı gerektirecek bir durum söz konusu değil." diye konuştu.
Özer, okullardaki her türlü şiddeti önleme adına "sıfır şiddet" mekanizması oluşturmak için çalıştıklarını belirterek okulların sağlıklı ve güvenli eğitim ortamları olarak kazandırılması için tüm çabanın sarf edildiğinin altını çizdi. Özer, "Yakınlarda ortaöğretimde yaptığımız yeni bir düzenleme ile akran zorbalığını disiplin suçları arasına dâhil ettik. Okullarımızın en güvenli ortamlar olması için elimizden geleni yapıyoruz. Sadece Millî Eğitim Bakanlığı olarak değil, İçişleri Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile aynı zamanda süreçleri birlikte yönetiyoruz." bilgisini paylaştı.
"Tüm öğrencilerimizin matematik okuryazarlığını güçlendirmek istiyoruz"
Yayında, matematik konusunda değerlendirmelerde bulunan Özer, matematiğin de kendine ait bir dili olduğunu ve bu kapsamda çalıştıklarını belirtti. Özer bu konuda şöyle konuştu: "Üç dile ağırlık verdik: Birincisi Türkçe ana dil, ikincisi matematik, üçüncüsü de yabancı dil. Türkçe başta olmak üzere sadece okuduğunu anlama değil tüm becerileri geliştirecek şekilde metodolojimizi değiştirdik ve ölçme yöntemlerini değiştirmeye devam ediyoruz. Matematik için de aynı durum söz konusu. Geçen yıl çalışmalar yaparak Matematik Seferberliğini başlattık. Yani sadece sayısal eğilimi olanlar değil, tüm çocuklarımızın matematiği sevmeleri için yeni yaklaşımlar ortaya koyduk. İlk kez bu yıl matematik yaz okulları açtık. Yaklaşık 1 milyon öğrencimiz bu anlamda ve bilim, sanat ve yabancı dil ile ilgili eğitimler aldılar. Bu süreci devam ettiriyoruz. Nihai hedefimiz, tüm öğrencilerimizin matematik okuryazarlığını güçlendirmek. Matematik korkulacak bir şey değil, yaşam kabiliyetini artıran bir mekanizma olarak onu kullanabilmesini sağlayacak bir yaklaşımı ortaya koyabilmek istiyoruz."
Sözlerinde yardımcı kaynak konusuna da değinen Bakan Özer, bu konuda ilk defa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2022-2023 eğitim-öğretim yılının başlangıcında açıklamalarda bulunduğunu, 153 milyon ücretsiz kitabın bu sene tüm sınıf kademelerinde dağıtıldığını kaydetti. Özer, "İlk kez dağıtılan ücretsiz kitaptan çok daha fazla, 160 milyon yardımcı kaynak dağıttık. Yani biz Millî Eğitim Bakanlığı olarak tüm imkânlarımızı kullanarak öğrencilerimizin her türlü eğitim materyali ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede olduğumuzu gösterdik ve inşallah öğrencilerimizi desteklemeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
Özer şöyle devam etti: "Sadece bu değil; özellikle dijital platformlar, mesela öğrenci-öğretmen destek platformu oluşturduk ilk kez. Yani yardımcı kaynaklar tüm öğrencilere eşit gidiyor ama öğrenci destek sisteminde bireyselleştirilmiş öğrenmeyi merkeze alan, yani sizin hangi alanlarda eksikliğiniz varsa onu destekleyen bir mekanizmayı oluşturduk. Bir ay gibi kısa sürede 15 milyon kullanıcıya eriştik. Bakanlık olarak öğrencilerimizin eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirecek şekilde ve kaliteli eğitime erişimlerini destekleyecek her türlü mekanizmayı üretebilecek kapasitedeyiz ve üretmeye de devam ediyoruz."
"Öğretmenlik Meslek Kanunu 60 yıllık özlemdi"
Özer, Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun öğretmenlerin 60 yıllık özlemi ve tüm eğitim platformlarında, millî eğitim şûralarında zımnen veya açık olarak dile getirilen bir konu olduğunu söyledi. 60 yıllık özlemi gidermenin kendilerine nasip olduğunu dile getiren Özer, "Gerçekten çok önemli bir kariyer sistemi oluşturuldu. Çok büyük manipülasyonlar oldu, sadece o kariyer sistemini sınavlardan ibaretmiş gibi bir algı yaratıldı. Gelinen nokta ne oldu? Sınava girme oranı yüzde 99,74 oldu. Yani öğretmen ne dedi? 'İstediğiniz kadar boykot çağrısı yapın, istediğiniz kadar manipülasyon yapın... Bu benim için, kariyerim için önemlidir, ben bunu kabul ediyorum ve sınava giriyorum.' dedi ve sınava giren öğretmenlerimizin yüzde 97'si de uzman öğretmen ve başöğretmen olarak başarılı bir şekilde süreci tamamlamış oldu. Her yıl, inşallah, bu sınavı yapmaya devam edeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
Öğretmen atamaları
Öğretmen atamaları ile ilgili konuşan Özer, bu anlamda 2000'li yıllarla 2022 yılını karşılaştırdı. Özer, "2000'li yıllardaki eğitim istemindeki öğretmen sayısı 500 bin, şu andaki öğretmen sayısı 1 milyon 200 bin, yani 750 bin öğretmen son yirmi yılda atandı. Onlar ne için atandı? Eğitimi kitleselleştirirken öğretmen başına düşen öğrenci sayısını OECD ortalamasına yaklaştırmak ve öğrencilerin kaliteli bir eğitimden faydalanmasını sağlamak için yapıldı." dedi.
Özer şöyle devam etti: "Son yirmi yıla bakın, her yıl öğretmen ataması oldu. Millî Eğitim Bakanlığı çalışmalarını yapar gerekli bakanlıklarla. Bunun bütçelenmesiyle ilgili Hazine ve Maliye Bakanlığımız, Cumhurbaşkanlığı Strateji Bütçe Başkanlığımızla gerekli istişareler yapılır ve alım yapılacağı zaman da kamuoyuyla paylaşılır. Şimdi, en son 20 bin öğretmen atamasının 7 bin 503'ünü okul öncesi eğitime ayırdık çünkü okul öncesi eğitimde okullaşma oranında ciddi bir artışa gittik ve bu nedenle de oraya ağırlık verdik. Dolayısıyla yeni öğretmen atamasında ihtiyaçlarımızı belirleyip hangi alanlarda ihtiyacımız varsa oraya ağırlık vererek bir dağılımı ortaya koyacağız. Ayrıca, zorunlu hizmet affı da şu anda gündemimizde değil."
2023'ün Cumhuriyetin 100. yıl dönümü olacağını ve bu yıl da önemli mesafelerin alınacağını anlatan Özer, "Geçen hafta OECD Bakanlar Zirvesi'ndeydim, Eğitim Bakanları Zirvesi'ndeydim Paris'te. İki gün çok yoğun bir şekilde arkadaşlarımızla oturumlara katıldık ve şunu gördük: Okul öncesinden mesleki eğitime, okullaşma oranlarından eğitimde dijitalleşmeye, hayat boyu öğrenmeden eğitimde özellikle kovid-19 salgını gibi olağanüstü koşullarda eğitim sisteminin daha mukavemetini güçlendirecek yeni yaklaşımların hepsinde ülkemizin orada bahsedilen konularda çok önemli mesafeler aldığını görmekten büyük mutluluk duyuyorum." ifadesini kullandı.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında kapsayıcılık, eğitimde eşitlik ve kalite
Özer şunları söyledi: "Burada Cumhurbaşkanımıza bir şükran borcu var tüm milletimizin çünkü gerçekten ilk defa son yirmi yılda yapılan yatırımlarla bu ülkenin evlatları ücretsiz bir şekilde ve çok büyük soysal politikalarla desteklenmiş bir şekilde eğitimde kendilerine yer bulabildiler. Şimdi eğer son yirmi yıldaki bu yatırımlar olmasaydı cumhuriyetin 100 yılını ıskalamış olacaktık. Amacımız; ikinci yüzyılda kapsayıcılık, eğitimde eşitlik ve kalite olmak üzere üç anahtar kelimemiz olacak. Yani herkesi içeren, eğitimde fırsat eşitliğini merkeze alan ama herkesin kaliteli bir şekilde eğitime erişebildiği bir eğitim sistemini inşa etmek için sadece Millî Eğitim Bakanlığı olarak değil; Yükseköğretim Kurulu, Kalite Kurulu, ÖSYM'yle birlikte el ele vererek çalışmaya devam edeceğiz."
Özer, bir soru üzerine, ücretli öğretmenlerin kadro durumu ile ilgili şu anda böyle bir çalışmanın olmadığını sözlerine ekledi.